Ulaşılmaz Olmadık RAPOR Dergisi/ Ocak 2008
Uluslararası Başarılarıyla Gururlandırdılar
Gelişen teknoloji ailelerin özellikle bütçelerini şaşırmalarına yol açıyor.
Kimse kendi gücüne göre hareket etmiyor, ayağını yorganına göre uzatmıyor.
Yani komşusuna bakıyor, yolunu ona göre çiziyor.
Çocuklarını kendi şartlarına göre yetiştirmiyor,
ileriyi göremiyoruz.”
Sürekli gelişen ve pazar payını arttıran Has tur; Türk konukseverliğini ve sıcaklığını tüm müşterilerine hissettirerek Rusya Federasyonu'nda da sektöre adını altın harflerle yazdırdı. Merkezi Hatay'da bulunan Has Turizm'in Rusya'daki kardeş şirketi Has Tur, ulaştırma sektörünün bu ülkedeki Oscar'ı sayılan Altın At Arabası Ödülü'ne ikinci kez sahip olarak; bu ödülü Rusya'da üst üste kazanan ilk yabancı sermayeli şirket oldu.
Aldığı ödüllerle ve yaptığı yeniliklerle ülkemizin ismini eniyi şekilde duyuran Has Turizm'in kurucusu Mehmet Selim Kara'nın başarı öyküsünü sizlere anlatmak istiyoruz. Tüketicilerin değişen ihtiyaç ve beklentilerine yönelik projeler gerçekleştiren şirketlerin büyüme planlarının arkasında gençlerin dinamizminin yattığını söyleyen 79 yaşındaki Mehmet Selim Kara, yaşamından kesitler sunarken çok duyulandığını hem kelimeler ağzından dökülürken, hem de yüz hatlarıyla hissettiriyor.
BAŞARI ÖYKÜSÜ
Gençlere bile taş çıkartacak dinamik ve hareketli görüntüsüyle herkesle çok iyi iletişim kurabilen, örnek olan Mehmet Selim Kara ile yaptığımız söyleşiye geçmeden önce alınan Altın At Arabası Ödülü (Zolotaya Kolesnitsa) ile ikinci kez zirveye çıkış sürecini anlatmak istiyoruz.
Üç kıtada faaliyet gösteren Has Tur'un temeli 1940'lı yıllarda İsmail ve Mehmet Selim Kara atıldı. At arabası ile yapılan taşımalarda, taşımacılığın ülke için vazgeçilmez bir gereklilik olduğunu fark eden Kara kardeşler 1952 yılında ilk otobüslerini alarak Antakya-Mersin arasında yolcu taşımacılığına başladı. 1968 yılına kadar yöresel taşımacılık yapan Mehmet Selim ve İsmail Kara kardeşler 1968 yılına gelindiğinde Oto Marsan ile yapılan anlaşma sonucu modern yolcu taşımacılığı ile otobüs alımına ve bölgesel taşımacılık yapmaya başladı. Dışa açılan ilk otobüs firmalarından biri olan Has Turizm; Orta Doğu ve Balkanlara yolcu taşımacılığına başladı, takip eden yıllarda; Lübnan, Suriye ve İspanya'ya yolcu taşımaya başlayan Has Turizm 1975 yılında Lübnan hattını savaş sebebi ile bıraktı. Aynı yıl Suudi Arabistan'ın işçi ihtiyacı Has Turizmin işçi taşıma konusunda güzergah açması ve seferlere başlaması ile yeni bir boyut kazandı. Her geçen gün biraz daha güçlenen Kara kardeşler otobüs sayılarını da arttırarak Suudi Arabistan'a hacı adaylarını götürdü. Şu anda 3000 otobüs ile Libya'dan Sibirya'ya kadar yolcu taşımacılığı yaptıklarını belirten M. Selim Kara, Körfez savaşında ise esirleri ve 5 bin Yemenli'yi taşıdıklarını söyledi ve , “Bizimle bir kez çalışan, bizi bırakamıyor. Samimiyetimiz, iş ortağı olarak verdiğimiz sözlere sadakatimiz ve sunduğumuz hizmet dünya pazarı standartlarındadır” dedi.
“İnsan ölür adı kalır. Bu hayatta yapmak istediğim en önemli şey iyilik ve yardımdır. Şu an birçok derneğin ve hayır kurumunun başkanıyım. Eğitim dahil birçok konuda ciddi faaliyetlerimiz var”
ÖDÜLÜ 2. KEZ KAZANDILAR
Has Tur Moskova Kremlin Sarayında 26 Ekim 2007 tarihinde düzenlenen Devlet töreniyle Rusya Federasyonu'nun en prestijli ödülü Altın At Arabası Ödülünü (Zolotaya Kolesnitsa) ikin kez aldı.
Kremlin'de düzenlenen devlet törenine Türkiye'den ve Rusya'dan en üst düzey devlet ve özel sektör yetkilileri katıldı. Rusya'nın Oscarı olarak kabul edilen ödülü Oğlu Ayhan Kara ile birlikte alan şirket kurucularından M. Selim Kara, bu onurlu gecede Türkiye'yi başarılı biçimde temsil ettiklerine inandığını, Ayhan Kara'nın bir evladın babasına yaşatabileceği en büyük onuru yaşattığını belirterek genç ve iyi eğitimli gençlere Türkiye'nin ihtiyacı olduğunu, gözünün arkada kalmadığını, Has Turizm'in çok daha iyi noktalara, iyi eğitimli vizyonu açık, çağı takip eden ve işin alfabesini bilen gençler ile gideceğinin altını çizdi.
Türkiye'nin en büyük otobüs işletmesi olarak nitelendirdiği Has Otobüs İşletmesi'nin kurucusu Mehmet Selim Kara, söyleşimizi yaptıktan sonra anılarının saklı bulunduğu odasında aldığı ödülleri, tarih kokan eserlerini ve hakkında çıkan haberleri gösterdi. Buram buram tarih kokan odasındaki özel kütüphanesinde sakladığı geçmişi anlatan eserlerle duygusallaşan M. Selim Kara, toplumsal hizmetlerle de büyük haz duyduğunu dile getirirken, “İnsan ölür adı kalır. Bu hayatta yapmak istediğim en önemli şey iyilik ve yardımdır. Şu an birçok derneğin ve huyur kurumunun başkanıyım. Eğitim dahil birçok konuda ciddi faaliyetlerimiz var. Gördüğünüz gibi ofisim plaket, şilt, teşekkür belgeleri ve madalya ile dolu. Resimlerden gördüğünüz gibi birçok önemli insanlarla da bir araya geldim. Bunlar benim mirasım. Bunlara bakınca mutlu oluyorum. İnsanlara daha fazla yardım etme isteği duyuyorum. Samandağ ilçesinde yaptırdığım 32 derslikli ilköğretim okulundaki bin 300 öğrenci Selim dede diyor. Çok önemli duygu. Temennim bu tür okulların yapımlarının arttırılması, buralarda yetişen çocuklarımızın dünyaya ve ülkemize faydalı katkılarda bulunmalarıdır” dedi.
“EĞİTİME ÖNEM VERİRİM”
79 yıllık yaşam penceresinden baktığında eğitime büyük önem vermenin gururunu yaşadığının altını çizen Kara, bu konuda da şunları söyledi:
“Çocukluğumu yaşayacağım o günlerde, iki ağabeyimin de askere gitmesiyle yalnız kalan yaşlı babama benden başka yardım edecek kimse kalmamıştı. O zamanlar harman işlerinde kullandığımız bir at arabamız vardı. Zaten Samandağ'da başka da at arabası yoktu. Geçim derdinden dolayı çalışmam gerekiyordu ki, çocuk yaşta vermiş olduğum bu mücadele nedeniyle okuyamadım. Dolayısıyla, okuma hevesi içimde bir ukde olarak kaldı. Kore'de cephe gerisinde eğitime ne kadar önem verdiklerini gördüm.1950'li yıllarda Kore'de okuma-yazma oranının %90'ın üzerinde olduğunu öğrendiğimde, çok etkilendim. Savaş olanca acımasızlığı ile devam ederken bir başka olaya daha şahit oldum: O da, cephenin 10 km. Kadar gerisinde eğitim-öğretime aynı hız ve aynı kararlılıkla devam edilmesiydi... Koreliler, eğitim ve öğretime kış ayının yağışlı ve soğuk durumlarında çadırlarda, havanın musait olduğu zamanlarda da açıkta devam etmeleri, beni etkileyen önemli konuydu. Kore'deki bu gördüklerimden etkilenip, kendi kendime 'Yurda dönüp evlenerek çoluk-çocuk sahibi olduğumda, Kore'deki eğitim tablosunu unutmayıp, aynı inanç ve aynı kararlılıkla onlara en üst eğitim görmeleri için gayret sarf edeceğime' dair söz verdim. Bu beni çok etkiledi. Çocuklarımı okuttum. Düşündüklerimin hayata geçirilmesinde çocuklarım beni sükut-u hayale uğratmadılar. 5'i erkek 3'ü kız olan sekiz çocuğumun tamamı, kendileri için arzuladığım tahsillerini yaptılar. Hatta oğlumun bir tanesi iki üniversite bitirdi. Kızlarım, kolej de okudular. Yine kızımın bir tanesi üniversiteyi bitirdi. Çocuklarım bugün Afrika'dan Sibirya'ya kadar geniş bir alanda çalışıyorlar. Ben temel attım, oğullarım üstüne çıkıyorlar.”
80 yaşındaki Kara, geçmişiyle ilgili ders niteliği taşıyacak bir de anısını anlattı:
“Askere gidinceye kadar aynı at arabasıyla çalıştım. O tarihlerde, yani 1945'li yıllarda Samandağ, nahiye idi. Bahçet Perim adında duyarlı bir nahiye müdürümüz vardı. Samandağ'da bir tane ilkokul vardı. O da kiralanmış bir binada eğitim-öğretime devam ediyordu. Oldukça düşündürücü bir durum. Eğitimin önemine inanan nahiye müdürü, bu yönde imeceye dayalı bir çalışma başlattı. Yapılacak okul binası için öncelikle müsait bir arsaya ihtiyaç vardı. O zamanlar Samandağ'da Lübnanlı Viki Duvaik adında bir Musevi'nin bahçesini (Duvaik Bahçesi) alıp parselleyen Ali Karanfil adlı vatandaştan okul için iki parsel alan nahiye müdürü, yine halkın imece çalışmasıyla okul temelinin atılmasını gerçekleştirdi. Vakıflı Köyü ile Hıdır Bey arasında bulunan kireç ocağından davul-zurna eşliğinde okula kireç taşındı. Okul inşaatı, böylece bayram havasıyla başlamış oldu. Duvarların kalkmasıyla 1946'da ilçe olan Samandağ'da nahiye müdürünün görevine son buldu. Samandağ'a tayin olan Kaymakamın ilk işi, okul inşaatını ihaleye vermek oldu. İhalesi biten ve inşaatı başlayan okula seferi 125 kuruşa at arabamla çaydan ve denizden kum-çakıl taşıdım. Süratle devam eden okul bitirilerek 1947'de eğitim-öğretime açıldı. İşte 57 yıl önce inşaatına kum-çakıl ve kireç taşıtığım bu okulun eskimesi ve eğitim-öğretim yapılamaz hale gelmiş olmasının raporla tespit edilmesiyle yıkım kararı verildi. Kaynak sıkıntısı nedeniyle yerine hemen yeni bir okulun yapılamayacağı ortaya çıkınca, dönemin Samandağ Kaymakamı Sayın Selim Çapar Beyin de girişimleri ve gayretleriyle bu yönde bir değerlendirme yapıp, konunun hayata geçirilmesi için yine o tarihlerde görev yapan Hatay Valimiz Sayın Abdülkadir Sarı'yı birlikte ziyaret ettik. Sayın Valimize Okulu yaptırabileceğimizi ifade ettim. Her konuda olduğu gibi, eğitim-öğretime de azami önemi veren Sayın Valimiz, bu düşüncemi memnuniyetle karşıladı. Daha önce Samandağ'da Ağabeyim İsmail Kara ve kendi adıma 'Kız Meslek Lisesi' yaptırmıştık. Neticede karşılıklı imzalanan protokolün ardından bahse konu okul inşaatını başlatmış olduk. Yani 57 yıl önce temeline kum çakıl ve kireç taşıdığım okulu yıkıp yerine yeni ve çağdaş bir okul yaptırmak yine bana nasip oldu. Samandağ Kaymakamlık Binası yanındaki eski okul yerine inşa ettiğimiz ve çağdaş eğitimin tüm koşullarını taşıyan 32 derslik olan bu okulun açılışını Hatay Valimiz Sayın Ahmet Kayhan'ın, seçkin konukların ve her şeyin en iyisine layık olan Samandağ halkının onurlandırmalarıyla 2006 yılı sonunda eğitim-öğretim hizmetine birlikte sunduk. İçimde ukde olarak kalan okuma hevesini bu şekilde telafi etmeye çalışıyorum. Bundan da oldukça haz alıyorum. Bir ülkenin kurtuluşu, Ulu Önder Atatürk'ün de ifadeleriyle çağdaş eğitimle, ilim ve fenle mümkündür. Eğitimini ihmal eden bir ülkenin, muasır medeniyetler seviyesine ulaşması, hatta geçmesi asla mümkün olamaz. Ülkesiyle, milletiyle bir bütün olarak akıl, ilim ve fen yolunda kararlı yürümekten, çağdaş eğitime inanmak ve gereğini yapmaktan başka şey düşünmek; zamana, ülkeye topluma en büyük haksızlık olur. Her ferdin, her kurumun eğitime destek anlamında muhakkak yapacağı bir katkı vardır, olmalıdır.”
“Çocuklarımı okuttum. Düşündüklerimin hayata geçirilmesinde çocuklarım beni sükut-u hayale uğratmadılar. 5'i erkek, 3'ü kız olan sekiz çocuğumun tamamı, kendileri için arzuladığım tahsillerini yaptılar. Hatta oğlumun bir tanesi iki üniversite bitirdi. Kızlarım, kolej de okudular. Yine kızımın bir tanesi üniversiteyi bitirdi. Çocuklarım bugün Afrika'dan Sibirya'ya kadar geniş bir alanda çalışıyorlar. Ben temeli attım, oğullarım üstüne çıkıyor.”
“HEP ULAŞILIR OLDUK”
Başarılarının tesadüf olmadığını belirten M. Selim Kara'nın açıklamalarını sürdürürken yaşam öyküsünün ne kadar başarılı ve bir o kadar da ilgniç ve birbirinden çarpıcı olduğunu görüyoruz. “Başarımızın altında çok önemli temeller ve değerler var. Bunlardan en önemlisi aile gelenğini sürdürmemiz, yani dürüst davranmamız oldu. Hem müşterilerimize hem de beraber çalıştığımız insanlara karşı dürüst davrandık. Kendimize, işimize, çalışanlarımıza, müşterilerimize, rakiplerimize, insana ve doğaya saygı duyduk. Zamana saygı duyduk. Kimseyi yarı yolda bırakmadık. Teknolojiyi kurduğumuz sistemlere adapte ettik. Sadece kendi hatalarımızdan değil, aynı zamanda başkalarının hatalarından da ders aldık. Maddenin yanını her zaman maneviyatı kattık. Hep ulaşılır olduk. Hiçbir şeyi sadece yapmış olmak için yapmadık. Bizlerin çocuklarımıza en büyük mirası, hiçbir zaman senedimizin protesto olmamasıdır. İmzamıza her zaman sadık kaldık. Eskiden her şey bir telefon veya sözlü halledilirdi. Şimdi ise yazılı olması gerekiyor. Çünkü eski ahlak kalmadı. Tecrübe ve araştırma önemli. Hayatta muvaffak olmak için, dürüst olacaksın. Kimsenin malına göz dikmeyeceksin. Borcuna sadık olacaksın, aldığını geri vereceksin. Ve en önemlisi hizmeti müşterinin ayağına götüreceksin. En büyük muvaffakiyet de budur. Çalışacaksın, yoruldum demeyeceksin, işi bırakıp da eğlenceye gitmeyeceksin. Ben kesinlikle işimin başından ayrılmadığım gibi, çocuklar yetişinceye kadar ne tatil, ne plaj ve ne denize gittim. Altmış dört yıl önce otobüsçülüğe başlayan biri olarak 1950 yılında Kore Savaşı'ndan döndükten sonra 12 yıl aldığım otobüsün üzerinden, gece gündüz işimin başından ayrılmadım. 18 saat direksiyonun başında yol aldım. Başarı yatmakla değil, çalışmakla olur. 15 yaşında at arabası ile başladım bu işe de maneviyata değer veren kişi olarak, otobüslerimizin üzerinde at arabası resmi vardır. İşleri çocuklarım üstlenmeye başladıktan sonra tatile ve gezmeye vakit ayırabildim. Şahsen bir gençlik hayatı yaşamadım. Sürekli işin başında bulundum. Hayatım boyunca 10 kez sinemaya gitmedim. Şimdi her sene 4-5 defa yurtdışı gezilerine çıkarım. Gezmeyi her zaman severim.”
Tecrübeli işadamı M. Selim Kara açıklamaların sonunda ailelere çeşitli önerilerde de bulundu:
“Gelişen teknoloji ailelerin özellikle bütçelerini şaşırmalarına yol açıyor. Kimse kendi gücüne göre hareket etmiyor, ayağını yorganına göre uzatmıyor. Yani komşusuna bakıyor, yolunu ona göre çiziyor. Çocuklarını kendi şartlarına göre yetiştirmiyor, ileriyi göremiyoruz. Bugünkü yeni yetişen neslin her dediği oluyor. Çocuğun isteklerinin tamamını yerine getirince saygısızlık başlıyor. Ben çocuklarımı kendi şartlarıma göre yetiştirdim, eğitimlerine büyük önem verdim. Hiçbir şeyden mahrum etmedim. Çok şükür hepsi istediğim seviyelerde işlerinin başındalar. Yozlaşma oluyor diye yakınıyoruz, ama bunun temeli ana ve babalardır. Öyle bir hale geldik ki, anneler güzellikleri bozulmasın diye çocuklarını bile emzirmekten kaçınıyorlar. Yani suçluyu başka bir yerde aramayalım, önce iğneyi kendimize batıralım. Çocuklarımıza bilinçli yaşamayı öğretelim, temeli sağlam atalım. Sürekli kontrol altında tutalım. Küçük yaşlarda odalar dolusu oyuncaklar alınıyor. Oysa dolu bir şekilde yetiştirmelerini sağlayacak çalışmalara yönlendirelim. Daha sonrasında korkmamıza gerek yok. Tüm bu söylediklerimin altında da eğitim yatmaktadır. Eğitim ne kadar sağlam olursa, kalkınma da o kadar hızlı ve kalıcı olur. Eğitim dönemlerinde siyasetten uzak tutmak zorundayız. Okuma alışkanlığını kazandırmak zorundayız. Eğer böyle yapmayı başarırsak herkesin şikayet ettiği siyaset müessesesinin daha iyi noktalara geleceğini de göreceğiz. Her şeyin en iyisini yapmaya çalışacağız. Ben öyle yaptım. Gücüm yettiğince de kendi işimi kendim yaptım.”